2000’li yılların başından itibaren, dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan önderliğinde iş dünyasının gündemine gelmeye başlayan, Küresel İlkeler Sözleşmesi (Tüm ülkelerde ortak bir kalkınma kültürünü temel alan, sürdürülebilir gelişmeyi ve uygulamaları özel paydaşlarıyla destekleyen, Dünya’nın en büyük gönüllü ve kurumsal vatandaşlık platformu) ile Kurumsal Sosyal Sorumluluk (Mecazi bir yaklaşımla, devlete ödenen verginin yanında halka ödenmesi gereken kutsal vergi) ve Sürdürülebilir Kalkınma (Bugünün ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin kaynaklarını tehlikeye atmadan karşılama), aradan geçen süre zarfında büyük şirketlerin yanında, özellikle ülkemizde çeşitli teşviklerle desteklenen “Kurumlaşma” (Yani Kişilerden bağımsız olarak, örgütsel bir yapı içinde, o kurumun hedefleriyle ilgili gereken kuralları, standartları, yöntemleri belirledikten sonra bu özel kuralları, sektörün ve toplumun genel kuralları ile desteklemek ve de belirlenen tüm kurallara sadık kalarak, harekete geçmek) yolundaki Kobi’ler açısından da, günden güne önemini arttırmaya devam etmektedir.
Bilindiği üzere 4 ana başlık;
İnsan Haklarına Saygı,
Cinsel Ayırımcılık Yapmadan Çalışma Standartlarının İyileştirilmesi ve Örgütlenme Özgürlüğü,
Doğa ve Çevre Sorunlarını Önleyici Her Türlü Yaklaşıma Destek,
Yolsuzluk ve Hile ile Mücadele çerçevesinde 10 maddeden oluşan, Küresel İlkeler Sözleşmesi ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk; paranın nasıl harcandığı ile değil, nasıl kazanıldığı ile ilgilenmekte.
Bu açıdan baktığımızda; şirketleri, çalışanları, hissedarları, tedarikçileri, müşterileri ve tüketicileri ile birlikte, özellikle üretim ve hizmet projelerine destek veren kamu kurumlarını, yerel yönetimleri, sivil toplum kuruluşlarını, üniversiteleri, sendikaları, finansal pazarları ve medyayı, sosyal paydaşlar olarak niteleyen kurumsal sosyal sorumlulukta, “Para” söz konusu olunca, alın terine ve vergilendirilmiş kazanç’a daima saygı duyarak, yolsuzluk ve hile’nin de gündeme gelmemesi düşünülemez!..
(İnsanlık tarihinde rüşvetin ilk yazılı belgesinin M.Ö.4000 yılına ait olduğunu biliyor musunuz? İnanmıyorsanız, İstanbul Arkeoloji Müzesine gidin ve Sümerler’e ait tablet belgeyi inceleyin!)
Sözleşmeye daha sonradan ilave edilen ve Dünya Bankası tarafından “Devletler” nezdinde “Kamu gücünün, özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılması” şeklinde tanımlanan “Yolsuzlukla Mücadele”de, iş dünyası açısından Kayıt Dışı Ekonomi, Rüşvet, Zimmet ve Haraç’la birlikte “Hile”, vergi kaybı yönünden çok önemli bir rol oynamakta ve de Devletlerin ilgili kurumları, Yurttaşlık ve Vergi Bilinci de dahil, bunun önlemlerini alabilmek için sürekli olarak çalışmaktadırlar.
Yolsuzlukla mücadelede “Hile” konusuna gelince“Sayın Prof.Dr.Nejat Bozkurt’un tanımıyla” Hile; yapana veya yaptıranlara çıkar sağlamak amacıyla yapılan, gizli ve kasıtlı bir faaliyettir!..
Kurum dışı ve içi hile çeşitleri ise; yatırım hileleri, yönetim hileleri ve çalışan hileleri olarak adlandırılır. Yatırım ve yönetim hilelerinde “Paydaşlar” zimmet ve çalışan hilelerinde ise “Kurum ve İşletmeler” zarar görür.
Her şirkete uyan standart bazı uyarlamalar olmasına rağmen, hile yöntemleri genellikle kurumlara ve ortamlara göre değişiklikler gösterir. Hemen hemen hepsi kendilerine göre haklı ve çok önemli ihtiyaçlar nedeniyle, küçük küçük başlar ve büyüdükçe “Hile Yönetimi” için ortak menfaatçiler işin içine dahil edilerek, sorumluluk ve ceza süreçleri paylaştırılmaya çalışılır. İş büyüdükçe şantaj ve tehdit de devreye girebilir. Tahammül sınırlarında kontrol ve denetleme devreye girmezse veya geç girerse işletmelerin kayıpları, altından kalkılamayacak boyutlara ulaşabilir.
Bu amaçla Bağımsız Deneticiler ve Bağımsız Denetleme Şirketleri yaptıkları finansal analizler ile hizmet girdi ve çıktıları yanında hammadde, üretim, stok performanslarıyla bu sorunlara en iyi çözümleri üretmektedirler.
Ancak tüm denetim ve kontrolleri dış kaynaklardan beklemek de, her zaman doğru çözümleri getirmiyor.
Netice de iş dünyasında sorun ne olursa olsun, konu dönüp dolaşıp aynı faktörde odaklaşıyor.
Hangi faktörde? dediğinizi duyar gibiyim. Tabi ki “İnsan Faktörü”
Bu nedenle, aslında “İş Sahipleri (Küçük ve Orta Boy İşletmeler, özellikle Aile Şirketleri)”miz ile “İnsan Kaynakları ve Yönetim Kadroları”mızın da çok iyi bildiği gibi.
Eğer çalışanlarınızdan ve yöneticilerinizden biri veya birkaçı;
* İş’e, en erken gelip en geç giden, olarak istikrar gösteriyorsa,
* Uzun zamandır (1-2 yıl), zam talebinde bulunmuyorsa,
* Bir kaç yıl üst üste (2-3 yıl) yıllık izin kullanmaktan imtina ediyorsa,
* Aynı departmanda ve aynı konumda uzun süre çalışmaktan şikayetçi değilse,
* Yaptığı işlere kimseyi karıştırmayıp, kontrolü devamlı elinde tutmak istiyorsa,
* Yapması gereken raporlamaları savsaklıyorsa,
* Hayat Standartlarında ani yükselmeler başlamışsa,
* Ani karşılaşmalarda el ayak dolaşması ve aşırı heyecanlanma oluyorsa,
Aman dikkat, vakit çok geç olabilir!..
Bunların önüne geçmek içinse;
* Hile yöntemlerini keşfetmeden, hileyi denetlemenin çok zor olacağı ve de en iyi bilgi işlem güvenlik sistem mühendislerinin, hidayete ermiş hacker’lardan olabileceği görüşünden hareketle, işinizle ilgili daha önce yapılmış olanlar da dahil başka neler yapılabilir diye, hile yöntemlerini araştırmak,
* Özellikle parasal konularda aynı kişilere; hem işlem kontrolleri, hem para transferleri, hem de raporlama gibi görevleri, bir arada vermemek,
* Elemanların konumlarını, belirli periyotlarla ve belirsiz sürelerle değiştirmek, (Özellikle şubeli işletmelerde şehir içi ve şehirler arası da dahil)
* Düşük maaşlarla, çok fazla iş yaptırma prensibinden vazgeçmek,
* Performans ölçümleri ve otokontrol sistemleri uygulamak,
* Çapraz raporlama ile sonuç odaklı istatistikler çıkarmak,
* İnovasyon toplantılarındaki içtenliklere dikkat etmek,
* Proje üretmekteki sadakati ve detayları incelemek,
* İşe alım süreçlerini, yeniden gözden geçirmek,
* Kıdem ve terfilerde adil davranmak önemli yöntemlerden bazıları olacaktır!..
Ayrıca; güvenlik kameraları, telefon kayıtları ve mail kontol sistemleri’de etkili yöntemlerdir.
İşte bugün şirketinize bir bakın bakalım neler göreceksiniz?